Türkçe [Değiştir]

القرآن الكريم / جزئها ٢٣ / صفحة ٤٥١

SÂFFÂT 127-153, Kur'ân - Cüz 23 - Sayfa 451

Hafız Abu Bakr al Shatri sesinden Cüz-23, Sayfa-451 dinle!
Hafız Maher Al Mueaqly sesinden Cüz-23, Sayfa-451 dinle!
Hafız Mishary AlAfasy sesinden Cüz-23, Sayfa-451 dinle!
Önceki
Sonraki
share on facebook  tweet  share on google  print  
فَكَذَّبُوهُ فَإِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَ ﴿١٢٧﴾
37/SÂFFÂT-127: Fe kezzebûhu fe inne hum le muhdarûn(muhdarûne).
Fakat onu yalanladılar. Bu sebeple muhakkak ki onlar, gerçekten (cehennemde) hazır bulundurulacak olanlardır. (127)
إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ ﴿١٢٨﴾
37/SÂFFÂT-128: İllâ ibâdallâhil muhlasîn(muhlasîne).
Allah’ın muhlis kulları hariç. (128)
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْآخِرِينَ ﴿١٢٩﴾
37/SÂFFÂT-129: Ve teraknâ aleyhi fîl âhirîn(âhirîne).
Ve sonrakiler arasında ona (şerefli bir anı) bıraktık. (129)
سَلَامٌ عَلَى إِلْ يَاسِينَ ﴿١٣٠﴾
37/SÂFFÂT-130: Selâmun alâ ilyâsîn(ilyâsîne).
İlyas (A.S)’a selâm olsun. (130)
إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ ﴿١٣١﴾
37/SÂFFÂT-131: İnnâ kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne).
Muhakkak ki Biz, muhsinleri işte böyle mükâfatlandırırız. (131)
إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ ﴿١٣٢﴾
37/SÂFFÂT-132: İnnehu min ibâdinâl mu’minîn(mu’minîne).
Muhakkak ki o, Bizim mü’min (Allah’a ulaşmayı dileyip bütün makamları kazanan) kullarımızdandır. (132)
وَإِنَّ لُوطًا لَّمِنَ الْمُرْسَلِينَ ﴿١٣٣﴾
37/SÂFFÂT-133: Ve inne lûtan le minel murselîn(murselîne).
Ve muhakkak ki Lut (A.S), gerçekten gönderilmiş olan resûllerdendir. (133)
إِذْ نَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ أَجْمَعِينَ ﴿١٣٤﴾
37/SÂFFÂT-134: İz necceynâhu ve ehlehû ecmaîn(ecmaîne).
Onu ve onun ailesini, hepsini kurtarmıştık. (134)
إِلَّا عَجُوزًا فِي الْغَابِرِينَ ﴿١٣٥﴾
37/SÂFFÂT-135: İllâ acûzen fîl gâbirîn(gâbirîne).
Geride kalanlar arasında acuze bir kadın hariç. (135)
ثُمَّ دَمَّرْنَا الْآخَرِينَ ﴿١٣٦﴾
37/SÂFFÂT-136: Summe demmernâl âharîn(âharîne).
Sonra diğerlerini dumura uğrattık (kökünü kazıdık, yok ettik). (136)
وَإِنَّكُمْ لَتَمُرُّونَ عَلَيْهِم مُّصْبِحِينَ ﴿١٣٧﴾
37/SÂFFÂT-137: Ve innekum le temurrûne aleyhim musbihîn(musbihîne).
Ve muhakkak ki siz, sabahları onlara mutlaka uğruyorsunuz. (137)
وَبِاللَّيْلِ أَفَلَا تَعْقِلُونَ ﴿١٣٨﴾
37/SÂFFÂT-138: Ve bil leyli e fe lâ ta’kılûn(ta’kılûne).
Ve geceleyin de. Hâlâ akıl etmez misiniz? (138)
وَإِنَّ يُونُسَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ ﴿١٣٩﴾
37/SÂFFÂT-139: Ve inne yûnuse le minel murselîn(murselîne).
Ve muhakkak ki Yunus (A.S), gerçekten gönderilmiş (resûl)lerdendir. (139)
إِذْ أَبَقَ إِلَى الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ ﴿١٤٠﴾
37/SÂFFÂT-140: İz ebeka ilâl fulkil meşhûn(meşhûni).
O (Yunus A.S) dolu bir gemiye (gemi ile) kaçmıştı. (140)
فَسَاهَمَ فَكَانَ مِنْ الْمُدْحَضِينَ ﴿١٤١﴾
37/SÂFFÂT-141: Fe sâheme fe kâne minel mudhadîn(mudhadîne).
Böylece kur’a çekti. Sonunda kaybedenlerden oldu. (141)
فَالْتَقَمَهُ الْحُوتُ وَهُوَ مُلِيمٌ ﴿١٤٢﴾
37/SÂFFÂT-142: Feltekamehul hûtu ve huve mulîm(mulîmun).
Onu (Yunus A.S’ı) hemen bir balık yuttu. O, levmedilen biriydi (kendi kendini kınıyordu). (142)
فَلَوْلَا أَنَّهُ كَانَ مِنْ الْمُسَبِّحِينَ ﴿١٤٣﴾
37/SÂFFÂT-143: Fe lev lâ ennehu kâne minel musebbihîn(musebbihîne).
Eğer o gerçekten tesbih edenlerden olmasaydı. (143)
لَلَبِثَ فِي بَطْنِهِ إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ ﴿١٤٤﴾
37/SÂFFÂT-144: Le lebise fî batnihî ilâ yevmi yub’asûn(yub’asûne).
Muhakkak ki o, beas gününe (kıyâmet gününe) kadar onun (balığın) karnında kalırdı. (144)
فَنَبَذْنَاهُ بِالْعَرَاء وَهُوَ سَقِيمٌ ﴿١٤٥﴾
37/SÂFFÂT-145: Fe nebeznâhu bil arâi ve huve sakîm(sakîmun).
Bunun üzerine onu, bitkin (hasta) bir halde boş bir alana (sahile) attık. (145)
وَأَنبَتْنَا عَلَيْهِ شَجَرَةً مِّن يَقْطِينٍ ﴿١٤٦﴾
37/SÂFFÂT-146: Ve enbetnâ aleyhi şeceraten min yaktîn(yaktînin).
Ve onun üzerine (gölgelik olarak) kabak cinsinden (geniş yapraklı) bir ağaç bitirdik (yetiştirdik). (146)
وَأَرْسَلْنَاهُ إِلَى مِئَةِ أَلْفٍ أَوْ يَزِيدُونَ ﴿١٤٧﴾
37/SÂFFÂT-147: Ve erselnâhu ilâ mieti elfin ev yezîdûn(yezidûne).
Ve onu yüz bin veya daha fazla (kişiye), (resûl olarak) gönderdik. (147)
فَآمَنُوا فَمَتَّعْنَاهُمْ إِلَى حِينٍ ﴿١٤٨﴾
37/SÂFFÂT-148: Fe âmenû fe metta’nâhum ilâ hîn(hînin).
Böylece âmenû oldular (Allah’a ulaşmayı dilediler). Bunun üzerine onları bir süre kadar metalandırdık (faydalandırdık). (148)
فَاسْتَفْتِهِمْ أَلِرَبِّكَ الْبَنَاتُ وَلَهُمُ الْبَنُونَ ﴿١٤٩﴾
37/SÂFFÂT-149: Festeftihim e li rabbikel benâtu ve lehumul benûn(benûne).
Haydi, onlardan fetva (açıklama) iste: "Kızlar Rabbinin de oğlanlar onların mı?" (149)
أَمْ خَلَقْنَا الْمَلَائِكَةَ إِنَاثًا وَهُمْ شَاهِدُونَ ﴿١٥٠﴾
37/SÂFFÂT-150: Em halaknâl melâikete inâsen ve hum şâhidûn(şâhidûne).
Yoksa melekleri, Biz dişi olarak yarattık da onlar şahit mi oldular? (150)
أَلَا إِنَّهُم مِّنْ إِفْكِهِمْ لَيَقُولُونَ ﴿١٥١﴾
37/SÂFFÂT-151: E lâ innehum min ifkihim le yekûlûn(yekûlûne).
Yalanlarından dolayı mutlaka (şöyle, şöyle) diyenler kesinlikle onlar değil mi? (151)
وَلَدَ اللَّهُ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ ﴿١٥٢﴾
37/SÂFFÂT-152: Veledallâhu ve innehum le kâzibûn(kâzibûne).
"Allah doğurdu." Muhakkak ki onlar, kesinlikle yalan söyleyenlerdir. (152)
أَصْطَفَى الْبَنَاتِ عَلَى الْبَنِينَ ﴿١٥٣﴾
37/SÂFFÂT-153: Astafel benâti alâl benîn(benîne).
(Allah), kızları oğlanlara tercih (mi) etti? (153)