Türkçe [Değiştir]

القرآن الكريم / جزئها ٢٩ / صفحة ٥٦٩

MEÂRİC 11-39, Kur'ân - Cüz 29 - Sayfa 569

Hafız Abu Bakr al Shatri sesinden Cüz-29, Sayfa-569 dinle!
Hafız Maher Al Mueaqly sesinden Cüz-29, Sayfa-569 dinle!
Hafız Mishary AlAfasy sesinden Cüz-29, Sayfa-569 dinle!
Önceki
Sonraki
share on facebook  tweet  share on google  print  
يُبَصَّرُونَهُمْ يَوَدُّ الْمُجْرِمُ لَوْ يَفْتَدِي مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍ بِبَنِيهِ ﴿١١﴾
70/MEÂRİC-11: Yubassarûnehum yeveddul mucrimu lev yeftedî min azâbi yevmi izin bi benîhi.
Onlar birbirlerine gösterilirler, günahkâr olan izin günü, azaptan kurtulmak için, oğullarını fidye olarak verebilmeyi temenni eder. (11)
وَصَاحِبَتِهِ وَأَخِيهِ ﴿١٢﴾
70/MEÂRİC-12: Ve sâhıbetihî ve ahîhi.
Kendi eşini ve kardeşini. (12)
وَفَصِيلَتِهِ الَّتِي تُؤْويهِ ﴿١٣﴾
70/MEÂRİC-13: Ve fasîletihilletî tu’vîhi.
Ve kendisini barındıran aşiretini. (13)
وَمَن فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا ثُمَّ يُنجِيهِ ﴿١٤﴾
70/MEÂRİC-14: Ve men fîl ardı cemî’an summe yuncîhi.
Ve yeryüzünde kim varsa hepsini (versin de), sonra kendisini kurtarsın. (14)
كَلَّا إِنَّهَا لَظَى ﴿١٥﴾
70/MEÂRİC-15: Kellâ, innehâ lezâ.
Hayır, asla! Muhakkak ki o (kurtulmak istediği), alev alev yanan ateştir. (15)
نَزَّاعَةً لِّلشَّوَى ﴿١٦﴾
70/MEÂRİC-16: Nezzâaten liş şevâ.
(O ateş), baş derisini yakıp kavurucudur. (16)
تَدْعُو مَنْ أَدْبَرَ وَتَوَلَّى ﴿١٧﴾
70/MEÂRİC-17: Ted’û men edbera ve tevellâ.
Kim arkasını döner ve (îmândan) yüz çevirirse onu çağırır. (17)
وَجَمَعَ فَأَوْعَى ﴿١٨﴾
70/MEÂRİC-18: Ve cemea fe ev’â.
Ve (mal, servet) toplayıp, sonra da onu biriktireni. (18)
إِنَّ الْإِنسَانَ خُلِقَ هَلُوعًا ﴿١٩﴾
70/MEÂRİC-19: İnnel insâne hulika helûâ(helûan).
Muhakkak ki insan, sabırsız ve tamahkâr olarak yaratıldı. (19)
إِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ جَزُوعًا ﴿٢٠﴾
70/MEÂRİC-20: İzâ messehuş şerru cezûâ(cezûan).
Kendisine bir şer dokununca feryat edicidir. (20)
وَإِذَا مَسَّهُ الْخَيْرُ مَنُوعًا ﴿٢١﴾
70/MEÂRİC-21: Ve izâ messehul hayru menûâ(menûan).
Ve kendisine bir hayır dokunduğu zaman cimrilik edendir. (21)
إِلَّا الْمُصَلِّينَ ﴿٢٢﴾
70/MEÂRİC-22: İllâl musallîn(musallîne).
Namaz kılanlar hariç. (22)
الَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَاتِهِمْ دَائِمُونَ ﴿٢٣﴾
70/MEÂRİC-23: Ellezîne hum alâ salâtihim dâimûn(dâimûne).
Onlar namazlarına devam edenlerdir. (23)
وَالَّذِينَ فِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَّعْلُومٌ ﴿٢٤﴾
70/MEÂRİC-24: Vellezîne fî emvâlihim hakkun ma’lûm(ma’lûmun).
Ve onlar, mallarında belirli bir hak bulunanlardır. (24)
لِّلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ ﴿٢٥﴾
70/MEÂRİC-25: Lis sâili vel mahrûm(mahrûmi).
İsteyenler ve mahrum olanlar için. (25)
وَالَّذِينَ يُصَدِّقُونَ بِيَوْمِ الدِّينِ ﴿٢٦﴾
70/MEÂRİC-26: Vellezîne yusaddikûne bi yevmid dîn(dîni).
Ve onlar ki, dîn gününü tasdik ederler. (26)
وَالَّذِينَ هُم مِّنْ عَذَابِ رَبِّهِم مُّشْفِقُونَ ﴿٢٧﴾
70/MEÂRİC-27: Vellezîne hum min azâbi rabbihim muşfikûn(muşfikûne).
Ve onlar, Rab’lerinin azabından korkanlardır. (27)
إِنَّ عَذَابَ رَبِّهِمْ غَيْرُ مَأْمُونٍ ﴿٢٨﴾
70/MEÂRİC-28: İnne azâbe rabbihim gayru me’mûn(me’mûnin).
Muhakkak ki onların Rabbinin azabı, gayri memundur (ondan emin olunamaz). (28)
وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ ﴿٢٩﴾
70/MEÂRİC-29: Vellezîne hum li furûcihim hâfizûn(hâfizûne).
Ve onlar, ırzlarını muhafaza edenlerdir. (29)
إِلَّا عَلَى أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ ﴿٣٠﴾
70/MEÂRİC-30: İllâ alâ ezvâcihim ev mâ meleket eymânuhum fe innehum gayru melûmîn(melûmîne).
Zevcelerine ve ellerinin arasında sahip olduklarına (cariyelerine karşı durumları) hariç. Çünkü muhakkak ki onlar, kınanmış değildir. (30)
فَمَنِ ابْتَغَى وَرَاء ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْعَادُونَ ﴿٣١﴾
70/MEÂRİC-31: Fe menibtegâ verâe zâlike fe ulâike humul âdûn(âdûne).
Artık kim bunun arkasını ararsa (fazlasını isterse), o taktirde işte onlar; onlar haddi aşmış olanlardır. (31)
وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ ﴿٣٢﴾
70/MEÂRİC-32: Vellezîne hum li emânâtihim ve ahdihim râûn(râûne).
Ve onlar emanetlerine ve ahdlerine riayet edenlerdir. (32)
وَالَّذِينَ هُم بِشَهَادَاتِهِمْ قَائِمُونَ ﴿٣٣﴾
70/MEÂRİC-33: Vellezîne hum bi şehâdâtihim kâimûn(kâimûne).
Ve onlar, şahitliklerinde kaim olanlardır (şahitliğe devam edenler). (33)
وَالَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ ﴿٣٤﴾
70/MEÂRİC-34: Vellezîne hum alâ salâtihim yuhâfizûn(yuhâfizûne).
Ve onlar, namazlarını muhafaza edenlerdir (devamlı kılanlardır). (34)
أُوْلَئِكَ فِي جَنَّاتٍ مُّكْرَمُونَ ﴿٣٥﴾
70/MEÂRİC-35: Ulâike fî cennâtin mukramûn(mukramûne).
İşte onlar, cennetlerde ikram olunan kimselerdir. (35)
فَمَالِ الَّذِينَ كَفَرُوا قِبَلَكَ مُهْطِعِينَ ﴿٣٦﴾
70/MEÂRİC-36: Fe mâ lillezîne keferû kıbeleke muhtıîn(muhtıîne).
İnkâr edenler, şimdi niçin senin tarafına doğru hızla koşar oldular? (36)
عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ عِزِينَ ﴿٣٧﴾
70/MEÂRİC-37: Anil yemîni ve aniş şimâli ızîn(ızîne).
Sağdan ve soldan dağınık gruplar halinde. (37)
أَيَطْمَعُ كُلُّ امْرِئٍ مِّنْهُمْ أَن يُدْخَلَ جَنَّةَ نَعِيمٍ ﴿٣٨﴾
70/MEÂRİC-38: E yatmeu kullumriin minhum en yudhale cennete naîm(naîmin).
Onlardan hepsi Naîm cennetine sokulacağını mı umuyor? (38)
كَلَّا إِنَّا خَلَقْنَاهُم مِّمَّا يَعْلَمُونَ ﴿٣٩﴾
70/MEÂRİC-39: Kellâ, innâ halaknâhum mimmâ ya’lemûn(ya’lemûne).
Hayır, asla! Muhakkak ki Biz, onları bildikleri şeyden yarattık. (39)