Türkçe [Değiştir]

القرآن الكريم / جزئها ٢٥ / صفحة ٤٩٥

ZUHRÛF 74-89, Kur'ân - Cüz 25 - Sayfa 495

Hafız Abu Bakr al Shatri sesinden Cüz-25, Sayfa-495 dinle!
Hafız Maher Al Mueaqly sesinden Cüz-25, Sayfa-495 dinle!
Hafız Mishary AlAfasy sesinden Cüz-25, Sayfa-495 dinle!
Önceki
Sonraki
share on facebook  tweet  share on google  print  
إِنَّ الْمُجْرِمِينَ فِي عَذَابِ جَهَنَّمَ خَالِدُونَ ﴿٧٤﴾
43/ZUHRÛF-74: İnnel mucrimîne fî azâbi cehenneme hâlidûn(hâlidûne).
Muhakkak ki mücrimler (suçlular), cehennem azabı içinde ebediyyen kalacak olanlardır. (74)
لَا يُفَتَّرُ عَنْهُمْ وَهُمْ فِيهِ مُبْلِسُونَ ﴿٧٥﴾
43/ZUHRÛF-75: Lâ yufetteru anhum ve hum fîhi mublisûn(mublisûne).
(Azap) onlardan hafifletilmez. Ve onlar, orada (Allah’ın rahmetinden) ümit kesmiş olanlardır. (75)
وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلَكِن كَانُوا هُمُ الظَّالِمِينَ ﴿٧٦﴾
43/ZUHRÛF-76: Ve mâ zalemnâhum ve lâkin kânû humuz zâlimîn(zâlimîne).
Ve Biz onlara zulmetmedik. Ve lâkin onlar zalimler oldular. (76)
وَنَادَوْا يَا مَالِكُ لِيَقْضِ عَلَيْنَا رَبُّكَ قَالَ إِنَّكُم مَّاكِثُونَ ﴿٧٧﴾
43/ZUHRÛF-77: Ve nâdev yâ mâliku li yakdi aleynâ rabbuke, kâle innekum mâkisûn(mâkisûne).
Ve (mücrimler): “Ey malik (ey cehennem bekçisi)! Rabbin bizim üzerimize hüküm versin (bizi öldürsün).” diye seslendiler. (Malik): “Muhakkak ki siz, (bu azabın içinde) kalacak olanlarsınız.” dedi. (77)
لَقَدْ جِئْنَاكُم بِالْحَقِّ وَلَكِنَّ أَكْثَرَكُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ ﴿٧٨﴾
43/ZUHRÛF-78: Lekad ci’nâkum bil hakkı ve lâkinne ekserakum lil hakkı kârihûn(kârihûne).
Andolsun ki size hakkı getirdik. Ve lâkin sizin çoğunuz hakkı kerih görenlerdir. (78)
أَمْ أَبْرَمُوا أَمْرًا فَإِنَّا مُبْرِمُونَ ﴿٧٩﴾
43/ZUHRÛF-79: Em ebramû emran fe innâ mubrimûn(mubrimûne).
Yoksa onlar işi sağlam mı tuttular? Muhakkak ki asıl biz, işi sağlam tutanlarız. (79)
أَمْ يَحْسَبُونَ أَنَّا لَا نَسْمَعُ سِرَّهُمْ وَنَجْوَاهُم بَلَى وَرُسُلُنَا لَدَيْهِمْ يَكْتُبُونَ ﴿٨٠﴾
43/ZUHRÛF-80: Em yahsebûne ennâ lâ nesmeu sırrahum ve necvâhum, belâ ve rusulunâ ledeyhim yektubûn(yektubûne).
Yoksa onların sırlarını ve fısıltılarını işitmeyeceğimizi mi zannediyorlar? Hayır, onların yanında resûllerimiz (elçilerimiz) (herşeyi) yazıyorlar. (80)
قُلْ إِن كَانَ لِلرَّحْمَنِ وَلَدٌ فَأَنَا أَوَّلُ الْعَابِدِينَ ﴿٨١﴾
43/ZUHRÛF-81: Kul in kâne lir rahmâni veledun fe ene evvelul âbidîn(âbidîne).
De ki: “Eğer Rahmân’ın çocuğu olsaydı, o zaman O’na kul olanların ilki ben olurdum.” (81)
سُبْحَانَ رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ ﴿٨٢﴾
43/ZUHRÛF-82: Subhâne rabbis semâvâti vel ardı rabbil arşi ammâ yasıfûn(yasıfûne).
Göklerin ve yerin de Rabbi olan arşın Rabbi, onların vasıflandırdıkları şeylerden münezzehtir. (82)
فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتَّى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي يُوعَدُونَ ﴿٨٣﴾
43/ZUHRÛF-83: Fe zerhum yahûdû ve yel’abû hattâ yulâkû yevme humullezî yû’adûn(yû’adûne).
Artık onları bırak! Vaadolundukları güne mülâki oluncaya (kavuşuncaya) kadar boş şeylere dalsınlar ve oynasınlar. (83)
وَهُوَ الَّذِي فِي السَّمَاء إِلَهٌ وَفِي الْأَرْضِ إِلَهٌ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ ﴿٨٤﴾
43/ZUHRÛF-84: Ve huvellezî fîs semâi ilâhun ve fîl ardı ilâhun, ve huvel hakîmul alîm(alîmu).
Ve O, gökte İlâh’tır ve yerde İlâh’tır. Ve O, Hakîm’dir (hüküm ve hikmet sahibidir), Alîm’dir (en iyi bilendir). (84)
وَتَبَارَكَ الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَعِندَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ﴿٨٥﴾
43/ZUHRÛF-85: Ve tebârakellezî lehu mulkus semâvâti vel ardı ve mâ beynehumâ, ve indehu ilmus sâati, ve ileyhi turceûn(turceûne).
O, öyle yüce ve mübarektir ki, göklerin ve yerin ve ikisi arasındakilerin mülkü O’nundur. O saatin (kıyâmet vaktinin) ilmi, O’nun indindedir. Ve O’na döndürüleceksiniz. (85)
وَلَا يَمْلِكُ الَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِهِ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَن شَهِدَ بِالْحَقِّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ ﴿٨٦﴾
43/ZUHRÛF-86: Ve lâ yemlikullezîne yed’ûne min dûnihiş şefâate illâ men şehide bil hakkı ve hum ya’lemûn(ya’lemûne).
Ve onların, O’ndan (Allah’tan) başka taptıkları şeyler şefaate malik değildir. Hakk’a şahit olanlar hariç ve onlar (Hakk’ı) bilirler. (86)
وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَهُمْ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ فَأَنَّى يُؤْفَكُونَ ﴿٨٧﴾
43/ZUHRÛF-87: Ve le in seeltehum men halakahum le yekûlunnallâhu fe ennâ yu’fekûn(yu’fekûne).
Ve eğer gerçekten onlara: “Kendilerini kim yarattı?” diye sorarsan, mutlaka “Allah” diyeceklerdir. Buna rağmen (Hakk’tan) nasıl döndürülüyorlar? (87)
وَقِيلِهِ يَارَبِّ إِنَّ هَؤُلَاء قَوْمٌ لَّا يُؤْمِنُونَ ﴿٨٨﴾
43/ZUHRÛF-88: Ve kîlihi yâ rabbi inne hâulâi kavmun lâ yu’minûn(yu’minûne).
O’nun (Hz. Muhammed (S.A.V)’in): “Ey Rabbim, bunlar gerçekten mü’min olmayan bir kavimdir.” demesine andolsun. (88)
فَاصْفَحْ عَنْهُمْ وَقُلْ سَلَامٌ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ ﴿٨٩﴾
43/ZUHRÛF-89: Fasfah anhum ve kul selâmun, fe sevfe ya’lemûn(ya’lemûne).
Bundan sonra onlardan vazgeç ve: “Selâm olsun.” de. Artık yakında bilecekler. (89)