Türkçe [Değiştir]

القرآن الكريم / جزئها ٢٥ / صفحة ٤٩٦

DUHÂN 1-18, Kur'ân - Cüz 25 - Sayfa 496

Hafız Abu Bakr al Shatri sesinden Cüz-25, Sayfa-496 dinle!
Hafız Maher Al Mueaqly sesinden Cüz-25, Sayfa-496 dinle!
Hafız Mishary AlAfasy sesinden Cüz-25, Sayfa-496 dinle!
Önceki
Sonraki
share on facebook  tweet  share on google  print  

سورة الدخان

DUHÂN Suresi

Bismillâhirrahmânirrahîm

حم ﴿١﴾
44/DUHÂN-1: Hâ mîm.
Ha, mim. (1)
وَالْكِتَابِ الْمُبِينِ ﴿٢﴾
44/DUHÂN-2: Vel kitâbil mubîn(mubîni).
Kitab-ı Mübîn’e (Apaçık Kitab’a) andolsun. (2)
إِنَّا أَنزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةٍ مُّبَارَكَةٍ إِنَّا كُنَّا مُنذِرِينَ ﴿٣﴾
44/DUHÂN-3: İnnâ enzelnâhu fî leyletin mubâraketin innâ kunnâ munzirîn(munzirîne).
Muhakkak ki Biz onu, mübarek bir gecede indirdik. Şüphesiz Biz, uyaranlarız. (3)
فِيهَا يُفْرَقُ كُلُّ أَمْرٍ حَكِيمٍ ﴿٤﴾
44/DUHÂN-4: Fihâ yufraku kullu emrin hakîm(hakîmin).
Hikmetli (hükmedilmiş) emirlerin (işlerin) hepsi, onda (o gecede) ayırt edilir (belirlenir). (4)
أَمْرًا مِّنْ عِندِنَا إِنَّا كُنَّا مُرْسِلِينَ ﴿٥﴾
44/DUHÂN-5: Emren min indinâ innâ kunnâ mursilîn(mursilîne).
Katımızdan bir emir olarak. Muhakkak ki Biz, (Kur’ân’ı ve resûlleri) gönderenleriz. (5)
رَحْمَةً مِّن رَّبِّكَ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ ﴿٦﴾
44/DUHÂN-6: Rahmeten min rabbike, innehu huves semîul alîm(alîmu).
Rabbinden bir rahmet olarak. Muhakkak ki O; O, en iyi işiten, en iyi bilendir. (6)
رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِن كُنتُم مُّوقِنِينَ ﴿٧﴾
44/DUHÂN-7: Rabbis semâvâti vel ardı ve mâ beynehumâ, in kuntum mûkinîn(mûkinîne).
Göklerin ve yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. Eğer siz yakîn sahibi iseniz. (7)
لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ رَبُّكُمْ وَرَبُّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ ﴿٨﴾
44/DUHÂN-8: Lâ ilâhe illâ huve yuhyî ve yumîtu, rabbukum ve rabbu âbâikumul evvelîn(evvelîne).
O’ndan başka İlâh yoktur. Diriltir ve öldürür. Sizin ve evvelki (sizden önceki) babalarınızın Rabbidir. (8)
بَلْ هُمْ فِي شَكٍّ يَلْعَبُونَ ﴿٩﴾
44/DUHÂN-9: Bel hum fî şekkin yel’abûn(yel’abûne).
Hayır, onlar şüphe içinde oynuyorlar (oyalanıyorlar). (9)
فَارْتَقِبْ يَوْمَ تَأْتِي السَّمَاء بِدُخَانٍ مُّبِينٍ ﴿١٠﴾
44/DUHÂN-10: Fertekib yevme te’tîs semâu bi duhânin mubîn(mubînin).
Artık göğün, apaçık duman (fitne) getireceği günü gözle. (10)
يَغْشَى النَّاسَ هَذَا عَذَابٌ أَلِيمٌ ﴿١١﴾
44/DUHÂN-11: Yagşân nâse, hâzâ azâbun elîm(elîmun).
(O fitne ki) insanları (insanların büyük kısmını) sarmıştır. İşte bu, elîm bir azaptır. (11)
رَبَّنَا اكْشِفْ عَنَّا الْعَذَابَ إِنَّا مُؤْمِنُونَ ﴿١٢﴾
44/DUHÂN-12: Rabbenâkşif annâl azâbe innâ mu’minûn(mu’minûne).
Rabbimiz, azabı bizden kaldır. Muhakkak ki biz, mü’minleriz. (12)
أَنَّى لَهُمُ الذِّكْرَى وَقَدْ جَاءهُمْ رَسُولٌ مُّبِينٌ ﴿١٣﴾
44/DUHÂN-13: Ennâ lehumuz zikrâ ve kad câehum resûlun mubîn(mubînun).
Onlara (herşeyi) açıklayan bir resûl gelmişti. (Buna rağmen resûlün söylediklerinden) ibret almadılar. (13)
ثُمَّ تَوَلَّوْا عَنْهُ وَقَالُوا مُعَلَّمٌ مَّجْنُونٌ ﴿١٤﴾
44/DUHÂN-14: Summe tevellev anhu ve kâlû muallemun mecnûn(mecnûnun).
Ve (O’NA) (şeytan tarafından vahyedilerek) “öğretilmiş” ve “deli” dediler ve sonra O’NDAN yüz çevirdiler. (14)
إِنَّا كَاشِفُو الْعَذَابِ قَلِيلًا إِنَّكُمْ عَائِدُونَ ﴿١٥﴾
44/DUHÂN-15: İnnâ kâşifûl azâbi kalîlen innekum âidûn(âidûne).
Muhakkak ki Biz, azabı biraz kaldırsak (bile), şüphesiz ki siz (şirke) dönecek olanlarsınız. (15)
يَوْمَ نَبْطِشُ الْبَطْشَةَ الْكُبْرَى إِنَّا مُنتَقِمُونَ ﴿١٦﴾
44/DUHÂN-16: Yevme nebtışul batşetel kubrâ innâ muntekimûn(muntekimûne).
Büyük bir şiddetle (onları) yakalayacağımız gün, Biz mutlaka intikam alacak olanlarız. (16)
وَلَقَدْ فَتَنَّا قَبْلَهُمْ قَوْمَ فِرْعَوْنَ وَجَاءهُمْ رَسُولٌ كَرِيمٌ ﴿١٧﴾
44/DUHÂN-17: Ve lekad fetennâ kablehum kavme fir’avne ve câehum resûlun kerîm(kerîmun).
Ve andolsun ki Biz, onlardan önce firavun kavmini de imtihan ettik. Ve onlara da kerim bir resûl (Hz. Musa) gelmişti. (17)
أَنْ أَدُّوا إِلَيَّ عِبَادَ اللَّهِ إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ ﴿١٨﴾
44/DUHÂN-18: En eddû ileyye ibâdallâhi, innî lekum resûlun emîn(emînun).
(Hz. Musa): “Allah’ın kullarını bana verin. Muhakkak ki ben, sizin için emin bir resûlüm.” (demişti). (18)