Türkçe
[
Değiştir
]
Коран на български език
Коран на русском языке
Quran di Indonesia
Corán en español
Koran on-Nederlandse
Coran en français
Koran auf Deutsch
Quran in English
Kuran-ı Kerim Türkçe Meali
Kur'ân
Kuran Sureleri
Cüzler
Kur'an Dinle (Yeni)
Sessiz (Aktif)
Abu Bakr al Shatri
Maher Al Mueaqly
Mishary AlAfasy
سورة الـمرسلات
القرآن الكريم
»
سورة الـمرسلات
MURSELÂT 1-50, 77/MURSELÂT Suresi Türkçe Meâli
Kur'ân-ı Kerim
»
Kuran Sureleri
»
MURSELÂT Suresi
Kur'an Dinle 77 - MURSELÂT
سورة الـمرسلات
MURSELÂT Suresi
Bismillâhirrahmânirrahîm
وَالْمُرْسَلَاتِ عُرْفًا
﴿١﴾
77/MURSELÂT-1: Vel murselâti urfâ(urfen).
Ardarda (marufla, irfanla) gönderilenlere andolsun. (1)
فَالْعَاصِفَاتِ عَصْفًا
﴿٢﴾
77/MURSELÂT-2: Fel âsıfâti asfâ(asfen).
Ve de şiddetle estikçe esenlere (andolsun). (2)
وَالنَّاشِرَاتِ نَشْرًا
﴿٣﴾
77/MURSELÂT-3: Ven nâşirâti neşran.
Dağıtıp yayanlara andolsun. (3)
فَالْفَارِقَاتِ فَرْقًا
﴿٤﴾
77/MURSELÂT-4: Fel fârikâti ferkâ(ferkan).
Ve de ayırdıkça ayıranlara (andolsun). (4)
فَالْمُلْقِيَاتِ ذِكْرًا
﴿٥﴾
77/MURSELÂT-5: Fel mulkıyâti zikrâ(zikran).
Ve de zikri ilka edenlere (andolsun). (5)
عُذْرًا أَوْ نُذْرًا
﴿٦﴾
77/MURSELÂT-6: Uzran ev nuzrâ( nuzran).
(Bu yeminler), özür olarak (mazeret olmaması) veya nezir olarak (uyarması) içindir. (6)
إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَوَاقِعٌ
﴿٧﴾
77/MURSELÂT-7: İnnemâ tûadûne le vâkıun.
Muhakkak ki vaadolunduğunuz şey, mutlaka vuku bulacaktır. (7)
فَإِذَا النُّجُومُ طُمِسَتْ
﴿٨﴾
77/MURSELÂT-8: Fe izân nucûmu tumiset.
Öyle ki, o zaman yıldızların ışığı giderilmiştir. (8)
وَإِذَا السَّمَاء فُرِجَتْ
﴿٩﴾
77/MURSELÂT-9: Ve izâs semâu furicet.
Ve o zaman gök yarılmıştır. (9)
وَإِذَا الْجِبَالُ نُسِفَتْ
﴿١٠﴾
77/MURSELÂT-10: Ve izâl cibâlu nusifet.
Ve o zaman dağlar dağılmıştır. (10)
وَإِذَا الرُّسُلُ أُقِّتَتْ
﴿١١﴾
77/MURSELÂT-11: Ve izâr rusulu ukkıtet.
Ve o zaman resûllere vakit bildirilmiştir. (11)
لِأَيِّ يَوْمٍ أُجِّلَتْ
﴿١٢﴾
77/MURSELÂT-12: Li eyyi yevmin uccilet.
(Bunlar) hangi gün için tecil edildi (ertelendi)? (12)
لِيَوْمِ الْفَصْلِ
﴿١٣﴾
77/MURSELÂT-13: Li yevmil fasli.
Fasıl (ayırma) günü için (tecil edildi). (13)
وَمَا أَدْرَاكَ مَا يَوْمُ الْفَصْلِ
﴿١٤﴾
77/MURSELÂT-14: Ve mâ edrâke mâ yevmul fasli.
O fasıl gününün ne olduğunu sana bildiren nedir? (14)
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ
﴿١٥﴾
77/MURSELÂT-15: Veylun yevme izin lil mukezzibîn(mukezzibîne).
İzin günü, yalanlayanların vay haline. (15)
أَلَمْ نُهْلِكِ الْأَوَّلِينَ
﴿١٦﴾
77/MURSELÂT-16: E lem nuhlikil evvelîn(evvelîne).
Evvelkileri Biz helâk etmedik mi? (16)
ثُمَّ نُتْبِعُهُمُ الْآخِرِينَ
﴿١٧﴾
77/MURSELÂT-17: Summe nutbiuhumul âhırîn(âhırîne).
Sonra diğerlerini (arkadan gelenleri) de onlara tâbî kılarız. (17)
كَذَلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِمِينَ
﴿١٨﴾
77/MURSELÂT-18: Kezâlike nef’alu bil mucrimîn(mucrimîne).
Mücrimlere işte böyle yaparız. (18)
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ
﴿١٩﴾
77/MURSELÂT-19: Veylun yevme izin lil mukezzibîn(mukezzibîne).
İzin günü yalanlayanların vay haline. (19)
أَلَمْ نَخْلُقكُّم مِّن مَّاء مَّهِينٍ
﴿٢٠﴾
77/MURSELÂT-20: E lem nahlukkum min mâin mehîn(mehînin).
Sizi Biz, değersiz bir sudan yaratmadık mı? (20)
فَجَعَلْنَاهُ فِي قَرَارٍ مَّكِينٍ
﴿٢١﴾
77/MURSELÂT-21: Fe cealnâhu fî karârin mekîn(mekînin).
Sonra onu sağlam bir yerde kararlı kıldık (yerleştirdik). (21)
إِلَى قَدَرٍ مَّعْلُومٍ
﴿٢٢﴾
77/MURSELÂT-22: İlâ kaderin ma’lûm(ma’lûmin).
Bilinen bir süreye kadar. (22)
فَقَدَرْنَا فَنِعْمَ الْقَادِرُونَ
﴿٢٣﴾
77/MURSELÂT-23: Fe kadernâ fe ni’mel kâdirûn(kâdirûne).
İşte Biz, böyle takdir ettik. Bunu takdir edenler ne güzel (kudret sahibi). (23)
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ
﴿٢٤﴾
77/MURSELÂT-24: Veylun yevme izin lil mukezzibîn(mukezzibîne).
İzin günü yalanlayanların vay haline. (24)
أَلَمْ نَجْعَلِ الْأَرْضَ كِفَاتًا
﴿٢٥﴾
77/MURSELÂT-25: E lem nec’alil arda kifâtâ(kifâten).
Biz arzı toplanma yeri kılmadık mı? (25)
أَحْيَاء وَأَمْوَاتًا
﴿٢٦﴾
77/MURSELÂT-26: Ahyâen ve emvâtâ(emvâten).
Canlılara ve ölülere. (26)
وَجَعَلْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ شَامِخَاتٍ وَأَسْقَيْنَاكُم مَّاء فُرَاتًا
﴿٢٧﴾
77/MURSELÂT-27: Ve cealnâ fîhâ ravâsiye şâmihâtin ve eskaynâkum mâen furâtâ(furâten).
Ve orada yüksek sabit dağlar kıldık. Ve sizi tatlı su ile suladık (içecek su verdik). (27)
وَيْلٌ يوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ
﴿٢٨﴾
77/MURSELÂT-28: Veylun yevme izin lil mukezzibîn(mukezzibîne).
İzin günü yalanlayanların vay haline. (28)
انطَلِقُوا إِلَى مَا كُنتُم بِهِ تُكَذِّبُونَ
﴿٢٩﴾
77/MURSELÂT-29: İntalikû ilâ mâ kuntum bihî tukezzibûn(tukezzibûne).
O yalanlamış olduğunuz şeye gidin! (29)
انطَلِقُوا إِلَى ظِلٍّ ذِي ثَلَاثِ شُعَبٍ
﴿٣٠﴾
77/MURSELÂT-30: İntalikû ilâ zıllin zî selâsi şuâb(şuâbin).
Üç çatallı olan gölgeye gidiniz. (30)
لَا ظَلِيلٍ وَلَا يُغْنِي مِنَ اللَّهَبِ
﴿٣١﴾
77/MURSELÂT-31: Lâ zalîlin ve lâ yugnî minel leheb(lehebi).
Gölgelendirmez ve yakıcı aleve bir faydası olmaz. (31)
إِنَّهَا تَرْمِي بِشَرَرٍ كَالْقَصْرِ
﴿٣٢﴾
77/MURSELÂT-32: İnnehâ termî bi şerarin kel kasr(kasri).
Muhakkak ki o, saray gibi (büyük) kıvılcımlar atar. (32)
كَأَنَّهُ جِمَالَتٌ صُفْرٌ
﴿٣٣﴾
77/MURSELÂT-33: Ke ennehu cimâletun sufrun.
Sanki o (kıvılcımlar), sarı erkek develer gibidir. (33)
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ
﴿٣٤﴾
77/MURSELÂT-34: Veylun yevme izin lil mukezzibîn(mukezzibîne).
İzin günü yalanlayanların vay haline. (34)
هَذَا يَوْمُ لَا يَنطِقُونَ
﴿٣٥﴾
77/MURSELÂT-35: Hâzâ yevmu lâ yentıkûn(yentıkûne).
Bu, (yalanlayanların) konuşamayacakları bir gündür. (35)
وَلَا يُؤْذَنُ لَهُمْ فَيَعْتَذِرُونَ
﴿٣٦﴾
77/MURSELÂT-36: Ve lâ yu’zenu lehum fe ya’tezirûn(ya’tezirûne).
Ve onlara izin verilmez ki, özür beyan etsinler. (36)
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ
﴿٣٧﴾
77/MURSELÂT-37: Veylun yevme izin lil mukezzibîn(mukezzibîne).
İzin günü yalanlayanların vay haline. (37)
هَذَا يَوْمُ الْفَصْلِ جَمَعْنَاكُمْ وَالْأَوَّلِينَ
﴿٣٨﴾
77/MURSELÂT-38: Hâzâ yevmul fasli, cema’nâkum vel evvelîn(evvelîne).
Bu ayrılma günüdür. Sizi ve evvelkileri biraraya topladık. (38)
فَإِن كَانَ لَكُمْ كَيْدٌ فَكِيدُونِ
﴿٣٩﴾
77/MURSELÂT-39: Fe in kâne lekum keydun fe kîdûni.
Haydi eğer sizin bir tuzağınız varsa hemen Bana karşı tuzak kurun. (39)
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ
﴿٤٠﴾
77/MURSELÂT-40: Veylun yevme izin lil mukezzibîn(mukezzibîne).
İzin günü yalanlayanların vay haline. (40)
إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي ظِلَالٍ وَعُيُونٍ
﴿٤١﴾
77/MURSELÂT-41: İnnel muttakîne fî zılâlin ve uyûn(uyûnin).
Muhakkak ki takva sahipleri gölgelerde ve pınarbaşlarındadır. (41)
وَفَوَاكِهَ مِمَّا يَشْتَهُونَ
﴿٤٢﴾
77/MURSELÂT-42: Ve fevâkihe mimmâ yeştehûn(yeştehûne).
Ve canlarının çektiği (iştah duydukları) meyveler vardır. (42)
كُلُوا وَاشْرَبُوا هَنِيئًا بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
﴿٤٣﴾
77/MURSELÂT-43: Kulû veşrabû henîen bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
Yaptıklarınız sebebiyle afiyetle yeyin ve için. (43)
إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنينَ
﴿٤٤﴾
77/MURSELÂT-44: İnnâ kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne).
Muhakkak ki Biz, muhsinleri işte böyle mükâfatlandırırız. (44)
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ
﴿٤٥﴾
77/MURSELÂT-45: Veylun yevme izin lil mukezzibîn(mukezzibîne).
İzin günü yalanlayanların vay haline. (45)
كُلُوا وَتَمَتَّعُوا قَلِيلًا إِنَّكُم مُّجْرِمُونَ
﴿٤٦﴾
77/MURSELÂT-46: Kulû ve temetteû kalîlen innekum mucrimûn(mucrimûne).
Yeyin ve biraz da metalanın (faydalanın). Çünkü siz mücrimlersiniz. (46)
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ
﴿٤٧﴾
77/MURSELÂT-47: Veylun yevme izin lil mukezzibîn(mukezzibîne).
İzin günü yalanlayanların vay haline. (47)
وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ ارْكَعُوا لَا يَرْكَعُونَ
﴿٤٨﴾
77/MURSELÂT-48: Ve izâ kîle lehumurkeû lâ yerkeûn(yerkeûne).
Ve onlara: “Rükû edin!” denildiği zaman rükû etmezler. (48)
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ
﴿٤٩﴾
77/MURSELÂT-49: Veylun yevme izin lil mukezzibîn(mukezzibîne).
İzin günü yalanlayanların vay haline. (49)
فَبِأَيِّ حَدِيثٍ بَعْدَهُ يُؤْمِنُونَ
﴿٥٠﴾
77/MURSELÂT-50: Fe bi eyyi hadîsin ba’dehu yu’minûn(yu’minûne).
Bundan başka artık hangi söze inanacaklar? (50)