Türkçe [Değiştir]

القرآن الكريم / جزئها ٢٤ / صفحة ٤٧٥

MU'MİN 67-77, Kur'ân - Cüz 24 - Sayfa 475

Hafız Abu Bakr al Shatri sesinden Cüz-24, Sayfa-475 dinle!
Hafız Maher Al Mueaqly sesinden Cüz-24, Sayfa-475 dinle!
Hafız Mishary AlAfasy sesinden Cüz-24, Sayfa-475 dinle!
Önceki
Sonraki
share on facebook  tweet  share on google  print  
هُوَ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن تُرَابٍ ثُمَّ مِن نُّطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ يُخْرِجُكُمْ طِفْلًا ثُمَّ لِتَبْلُغُوا أَشُدَّكُمْ ثُمَّ لِتَكُونُوا شُيُوخًا وَمِنكُم مَّن يُتَوَفَّى مِن قَبْلُ وَلِتَبْلُغُوا أَجَلًا مُّسَمًّى وَلَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ ﴿٦٧﴾
40/MU'MİN-67: Huvellezî halakakum min turâbin summe min nutfetin summe min alakatin summe yuhricukum tıflen summe li teblugû eşuddekum summe li tekûnû şuyûhâ(şuyûhan), ve minkum men yuteveffâ min kablu ve li teblugû ecelen musemmen ve leallekum ta’kılûn(ta’kılûne).
O ki, sizi topraktan yarattı. Sonra bir nutfeden, sonra bir alakadan (rahim duvarına asılı bir damladan). Sonra sizi bir çocuk olarak çıkarır ki sizin en kuvvetli çağınıza ulaşmanız, daha sonra da yaşlanmanız için. Ve sizden bir kısmı, ihtiyarlamadan önce vefat ettirilir (öldürülür). Ve (bir kısmınızın da) belirlenmiş bir süreye ulaşmanız için. Ve umulur ki siz böylece akıl edersiniz. (67)
هُوَ الَّذِي يُحْيِي وَيُمِيتُ فَإِذَا قَضَى أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ ﴿٦٨﴾
40/MU'MİN-68: Huvellezî yuhyî ve yumît(yumîtu), fe izâ kadâ emren fe innemâ yekûlu lehu kun fe yekûn(yekûnu).
Hayat veren de öldüren de O’dur. O, bir işe hükmettiği (karar verdiği) zaman ona sadece "Ol!" der. Ve o, hemen olur. (68)
أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِ اللَّهِ أَنَّى يُصْرَفُونَ ﴿٦٩﴾
40/MU'MİN-69: E lem tera ilâllezîne yucâdilûne fî âyâtillâhi, ennâ yusrafûn(yusrafûne).
Allah’ın âyetleri hakkında mücâdele edenleri görmedin mi? Onlar nasıl döndürülüyorlar. (69)
الَّذِينَ كَذَّبُوا بِالْكِتَابِ وَبِمَا أَرْسَلْنَا بِهِ رُسُلَنَا فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ ﴿٧٠﴾
40/MU'MİN-70: Ellezîne kezzebû bil kitâbi ve bimâ erselnâ bihî rusulenâ, fe sevfe ya’lemûn(ya’lemûne).
Onlar, Kitabı ve resûllerimizle gönderdiğimiz şeyleri yalanladılar. Fakat yakında bilecekler (öğrenecekler). (70)
إِذِ الْأَغْلَالُ فِي أَعْنَاقِهِمْ وَالسَّلَاسِلُ يُسْحَبُونَ ﴿٧١﴾
40/MU'MİN-71: İzil aglâlu fî a’nâkıhim ves selâsilu, yushabûn(yushabûne).
Onlar, boyunlarında halkalar ve zincirler olduğu halde sürüklenecekler. (71)
فِي الْحَمِيمِ ثُمَّ فِي النَّارِ يُسْجَرُونَ ﴿٧٢﴾
40/MU'MİN-72: Fîl hamîmi summe fîn nâri yuscerûn(yuscerûne).
Onlar kaynar suya sokulacaklar, sonra da ateşte tutuşturulacaklar (yakılacaklar). (72)
ثُمَّ قِيلَ لَهُمْ أَيْنَ مَا كُنتُمْ تُشْرِكُونَ ﴿٧٣﴾
40/MU'MİN-73: Summe kîle lehum eyne mâ kuntum tuşrikûn(tuşrikûne).
Sonra onlara: "Sizin şirk koşmuş olduğunuz şeyler nerede?" denir. (73)
مِن دُونِ اللَّهِ قَالُوا ضَلُّوا عَنَّا بَل لَّمْ نَكُن نَّدْعُو مِن قَبْلُ شَيْئًا كَذَلِكَ يُضِلُّ اللَّهُ الْكَافِرِينَ ﴿٧٤﴾
40/MU'MİN-74: Min dûnillâhi, Kâlû dallû annâ bel lem nekun ned’û min kablu şey’â(şey’en), kezâlike yudıllullâhul kâfirîn(kâfirîne).
Allah’tan başka. (Cehennemdekiler de) derler ki: "Onlar bizden saptılar (uzaklaştılar). Hayır, (meğer) biz daha önce (hiç) bir şeye tapmamışız. Allah, kâfirleri işte böyle dalâlette bırakır." (74)
ذَلِكُم بِمَا كُنتُمْ تَفْرَحُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنتُمْ تَمْرَحُونَ ﴿٧٥﴾
40/MU'MİN-75: Zâlikum bimâ kuntum tefrahûne fîl ardı bi gayril hakkı ve bimâ kuntum temrahûn(temrehûne).
İşte bu, sizin yeryüzünde haksız yere şımarmanız ve azmanız sebebiyledir. (75)
ادْخُلُوا أَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا فَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّرِينَ ﴿٧٦﴾
40/MU'MİN-76: Udhulû ebvâbe cehenneme hâlidîne fîhâ, fe bi’se mesvâl mutekebbirîn(mutekebbirîne).
Ebediyyen orada kalmak üzere cehennemin kapılarından girin. Artık kibirlenenlerin kalacakları yer ne kötü. (76)
فَاصْبِرْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَإِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذِي نَعِدُهُمْ أَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَإِلَيْنَا يُرْجَعُونَ ﴿٧٧﴾
40/MU'MİN-77: Fasbir inne va’dallâhi hakkun, fe immâ nuriyenneke ba’dallezî neıduhum ev neteveffeyenneke fe ileynâ yurceûn(yurceûne).
Öyleyse sabret. Muhakkak ki Allah’ın vaadi haktır. Onlara vaadettiklerimizin (azabın), bir kısmını sana gösteririz veya seni (daha önce) öldürürüz. Sonunda onlar Bize döndürülecekler. (77)