Türkçe [Değiştir]

القرآن الكريم / جزئها ٢٦ / صفحة ٥١٧

HUCURÂT 12-18, Kur'ân - Cüz 26 - Sayfa 517

Hafız Abu Bakr al Shatri sesinden Cüz-26, Sayfa-517 dinle!
Hafız Maher Al Mueaqly sesinden Cüz-26, Sayfa-517 dinle!
Hafız Mishary AlAfasy sesinden Cüz-26, Sayfa-517 dinle!
Önceki
Sonraki
share on facebook  tweet  share on google  print  
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيرًا مِّنَ الظَّنِّ إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَب بَّعْضُكُم بَعْضًا أَيُحِبُّ أَحَدُكُمْ أَن يَأْكُلَ لَحْمَ أَخِيهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ رَّحِيمٌ ﴿١٢﴾
49/HUCURÂT-12: Yâ eyyyuhâllezîne âmenûctenibû kesîran minez zanni, inne ba’daz zanni ismun, ve lâ tecessesû ve lâ yagteb ba’dukum ba’dâ(ba’dan), e yuhıbbu ehadukum en ye’kule lahme ahîhi meyten fe kerihtumûhu, vettekullâhe, innallâhe tevvâbun rahîmun.
Ey âmenû olanlar! Zandan çok sakının. Muhakkak ki bazı zanlar günahtır. Ve tecessüs etmeyin (merak edip insanların hatalarını araştırmayın). Sizin bir kısmınız diğerlerinin dedikodusunu yapmasın. Hiç sizden biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Elbette ondan tiksinirsiniz. Ve Allah’a karşı takva sahibi olunuz. Muhakkak ki Allah, tövbeleri kabul eden ve Rahîm olandır. (12)
يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُم مِّن ذَكَرٍ وَأُنثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِندَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ ﴿١٣﴾
49/HUCURÂT-13: Yâ eyyuhân nâsu innâ halaknâkum min zekerin ve unsâ ve cealnâkum şuûben ve kabâile li teârafû, inne ekramekum indallâhi etkâkum, innallâhe alîmun habîr(habîrun).
Ey insanlar! Muhakkak ki Biz, sizi bir erkek ve bir kadından yarattık. Ve sizi milletler ve kabileler kıldık ki, birbirinizi (soyunuzu, babalarınızı) tanıyasınız. Muhakkak ki Allah’ın indinde en çok kerim olanınız (ikram olunanınız, en şerefli olanınız), (ırk ya da soy olarak değil) en çok takva sahibi olanınızdır. Muhakkak ki Allah, en iyi bilen ve haberdar olandır. (13)
قَالَتِ الْأَعْرَابُ آمَنَّا قُل لَّمْ تُؤْمِنُوا وَلَكِن قُولُوا أَسْلَمْنَا وَلَمَّا يَدْخُلِ الْإِيمَانُ فِي قُلُوبِكُمْ وَإِن تُطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ لَا يَلِتْكُم مِّنْ أَعْمَالِكُمْ شَيْئًا إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ ﴿١٤﴾
49/HUCURÂT-14: Kâletil a’râbu âmennâ, kul lem tu’minû ve lâkin kûlû eslemnâ ve lemmâ yedhulil îmânu fî kulûbikum, ve in tutîullâhe ve resûlehu lâ yelitkum min a’mâlikum şey’â(şey’en), innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).
Araplar: “Biz âmenû olduk.” dediler. (Onlara) de ki: “Siz âmenû olmadınız (Allah’a ulaşmayı dilemediniz). Fakat: "Teslim olduk." deyin. Kalplerinize (içine) îmân girmedi. Ve eğer Allah’a ve O’nun Resûl'üne itaat ederseniz (Allah’a ulaşmayı dilerseniz), amellerinizden bir şey eksiltmez. Muhakkak ki Allah, Gafur’dur, Rahîm’dir.” (14)
إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ ثُمَّ لَمْ يَرْتَابُوا وَجَاهَدُوا بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ ﴿١٥﴾
49/HUCURÂT-15: İnnemâl mu’minûnellezîne âmenû billâhi ve resûlihî summe lem yertâbû ve câhedû bi emvâlihim ve enfusihim fî sebîlillâh(sebîlillâhi), ulâike humus sâdikûn(sâdikûne).
Mü’minler ancak onlardır ki, Allah’a ve O’nun Resûlü’ne îmân ettiler. Sonra da şüpheye düşmediler. Ve malları ve canları ile Allah yolunda cihad edenler; işte onlar, onlar sadıklardır. (15)
قُلْ أَتُعَلِّمُونَ اللَّهَ بِدِينِكُمْ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ ﴿١٦﴾
49/HUCURÂT-16: Kul e tuallimûnallâhe bi dînikum vallâhu ya’lemu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun).
De ki: “Dîninizi Allah’a mı öğretiyorsunuz? Ve Allah, göklerde ve yerde olanı bilir. Ve Allah, herşeyi en iyi bilendir.” (16)
يَمُنُّونَ عَلَيْكَ أَنْ أَسْلَمُوا قُل لَّا تَمُنُّوا عَلَيَّ إِسْلَامَكُم بَلِ اللَّهُ يَمُنُّ عَلَيْكُمْ أَنْ هَدَاكُمْ لِلْإِيمَانِ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ ﴿١٧﴾
49/HUCURÂT-17: Yemunnûne aleyke en eslemû kul lâ temunnû aleyye islâmekum, belillâhu yemunnu aleykum en hedâkum lil îmâni in kuntum sâdikîn(sâdikîne).
Teslim olmaları ile seni minnette bırakmak istiyorlar. De ki: “Sizin İslâmiyet’inizle beni minnet altında bırakmayın.” Hayır, bilâkis, sizi îmâna ulaştırarak Allah sizi minnettar kılar, eğer siz sadıklarsanız. (17)
إِنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ غَيْبَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاللَّهُ بَصِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ ﴿١٨﴾
49/HUCURÂT-18: İnnallâhe ya’lemu gaybes semâvâti vel ard(ardı), vallâhu basîrun bimâ ta’melûn(ta’melûne).
Muhakkak ki Allah, göklerin ve yerin gaybını bilir. Ve Allah yaptıklarınızı görendir. (18)