Türkçe [Değiştir]

القرآن الكريم / جزئها ٢٢ / صفحة ٤٣١

SEBE 23-31, Kur'ân - Cüz 22 - Sayfa 431

Hafız Abu Bakr al Shatri sesinden Cüz-22, Sayfa-431 dinle!
Hafız Maher Al Mueaqly sesinden Cüz-22, Sayfa-431 dinle!
Hafız Mishary AlAfasy sesinden Cüz-22, Sayfa-431 dinle!
Önceki
Sonraki
share on facebook  tweet  share on google  print  
وَلَا تَنفَعُ الشَّفَاعَةُ عِندَهُ إِلَّا لِمَنْ أَذِنَ لَهُ حَتَّى إِذَا فُزِّعَ عَن قُلُوبِهِمْ قَالُوا مَاذَا قَالَ رَبُّكُمْ قَالُوا الْحَقَّ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْكَبِيرُ ﴿٢٣﴾
34/SEBE-23: Ve lâ tenfeuş şefâatu indehû illâ li men ezine lehu, hattâ izâ fuzzia an kulûbihim kâlû mâzâ kâle rabbukum, kâlûl hakka, ve huvel aliyyul kebîr(kebîru).
Ve O’nun huzurunda, kendisine izin verdiği kimseden başkasının şefaati bir fayda vermez. Onların kalplerinden korku giderilince: "Rabbiniz ne buyurdu?" dediler. (Onlar da) "Hakkı buyurdu." dediler. Ve O; Âli’dir (çok yüce), Kebir’dir (çok büyük). (23)
قُلْ مَن يَرْزُقُكُم مِّنَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ قُلِ اللَّهُ وَإِنَّا أَوْ إِيَّاكُمْ لَعَلَى هُدًى أَوْ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ ﴿٢٤﴾
34/SEBE-24: Kul men yerzukukum mines semâvâti vel ardı, kulillâhu ve innâ ev iyyâkum le alâ huden ev fî dalâlin mubîn(mubînin).
De ki: "Göklerden ve yerden sizi rızıklandıran kim?" "Allah" de. Ve muhakkak ki biz veya siz, mutlaka ya hidayet üzerindeyiz veya apaçık dalâlet üzerinde. (24)
قُل لَّا تُسْأَلُونَ عَمَّا أَجْرَمْنَا وَلَا نُسْأَلُ عَمَّا تَعْمَلُونَ ﴿٢٥﴾
34/SEBE-25: Kul lâ tus’elûne ammâ ecremnâ ve lâ nus’elu ammâ ta’melûn(ta’melûne).
De ki: "Bizim yaptığımız cürümlerden (suçlardan) siz sorgulanmazsınız. Ve biz (de) sizin yaptıklarınızdan sorgulanmayız." (25)
قُلْ يَجْمَعُ بَيْنَنَا رَبُّنَا ثُمَّ يَفْتَحُ بَيْنَنَا بِالْحَقِّ وَهُوَ الْفَتَّاحُ الْعَلِيمُ ﴿٢٦﴾
34/SEBE-26: Kul yecmeu beynenâ rabbunâ summe yeftehu beynenâ bil hakkı, ve huvel fettâhul alîm(alîmu).
De ki: "Rabbimiz bizi birarada toplayacak. Sonra hak ile bizim aramızı açacak (hüküm verecek)." Ve O; Fettah’tır (hak ile hükmeden) ve Âlim’dir (en iyi bilen). (26)
قُلْ أَرُونِي الَّذِينَ أَلْحَقْتُم بِهِ شُرَكَاء كَلَّا بَلْ هُوَ اللَّهُ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ ﴿٢٧﴾
34/SEBE-27: Kul erûniyellezîne elhaktum bihî şurakâe kellâ, bel huvallahul azîzul hakîm(hakîmu).
De ki: "Ortaklığa ilhak (dahil) ettiğiniz ortakları (Allah’a şirk koştuğunuz putları) bana gösterin. Olamaz, hayır (onlar Allah’a ortak olamazlar). O Allah ki; Azîz’dir (üstün, yüce), Hakîm’dir (hüküm ve hikmet sahibi). (27)
وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِّلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٢٨﴾
34/SEBE-28: Ve mâ erselnâke illâ kâffeten lin nâsi beşîran ve nezîran ve lâkinne ekseran nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
Ve Biz, seni (kâinattaki) insanların hepsi için müjdeleyici ve nezir (uyarıcı) olmandan başka bir şey için göndermedik. Fakat insanların çoğu bilmezler. (28)
وَيَقُولُونَ مَتَى هَذَا الْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ ﴿٢٩﴾
34/SEBE-29: Ve yekûlûne metâ hâzâl va’du in kuntum sâdikîn(sâdikîne).
Ve: "Eğer sadıklar (doğru söyleyenler) iseniz bu vaad (kıyâmet) ne zaman?" derler. (29)
قُل لَّكُم مِّيعَادُ يَوْمٍ لَّا تَسْتَأْخِرُونَ عَنْهُ سَاعَةً وَلَا تَسْتَقْدِمُونَ ﴿٣٠﴾
34/SEBE-30: Kul lekum mîâdu yevmin lâ teste’hirûne anhu sâaten ve lâ testakdimûn(testakdimûne).
De ki: "Sizin için (belirlenen) günün zamanından, bir saat (dahi) tehir ve takdim edemezsiniz (geciktiremezsiniz veya öne alamazsınız)." (30)
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَن نُّؤْمِنَ بِهَذَا الْقُرْآنِ وَلَا بِالَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَلَوْ تَرَى إِذِ الظَّالِمُونَ مَوْقُوفُونَ عِندَ رَبِّهِمْ يَرْجِعُ بَعْضُهُمْ إِلَى بَعْضٍ الْقَوْلَ يَقُولُ الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا لِلَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا لَوْلَا أَنتُمْ لَكُنَّا مُؤْمِنِينَ ﴿٣١﴾
34/SEBE-31: Ve kâlellezîne keferû len nu’mine bi hâzâl kur’âni ve lâ billezî beyne yedeyhi, ve lev terâ iziz zâlimûne mevkûfûne inde rabbihim, yerciu ba’duhum ilâ ba’dınil kavle, yekûlullezînestud’ifû lillezînestekberû lev lâ entum le kunnâ mu’minîn(mu’minîne).
Ve kâfirler: "Bu Kur’ân’a ve elleri arasındakine (İncil’e) asla inanmayız." dediler. Rab’lerinin huzurunda zalimleri tevkif edildikleri (tutuklandıkları) zaman görsen. Birbirlerine lâf atarlar. Zaafa uğratılanlar (hakir görülenler), kibirlenenlere: "Eğer siz olmasaydınız, biz muhakkak mü'minler olurduk." derler. (31)