Türkçe [Değiştir]

القرآن الكريم / جزئها ١٥ / صفحة ٢٨٨

İSRÂ 59-66, Kur'ân - Cüz 15 - Sayfa 288

Hafız Abu Bakr al Shatri sesinden Cüz-15, Sayfa-288 dinle!
Hafız Maher Al Mueaqly sesinden Cüz-15, Sayfa-288 dinle!
Hafız Mishary AlAfasy sesinden Cüz-15, Sayfa-288 dinle!
Önceki
Sonraki
share on facebook  tweet  share on google  print  
وَمَا مَنَعَنَا أَن نُّرْسِلَ بِالآيَاتِ إِلاَّ أَن كَذَّبَ بِهَا الأَوَّلُونَ وَآتَيْنَا ثَمُودَ النَّاقَةَ مُبْصِرَةً فَظَلَمُواْ بِهَا وَمَا نُرْسِلُ بِالآيَاتِ إِلاَّ تَخْوِيفًا ﴿٥٩﴾
17/İSRÂ-59: Ve mâ meneanâ en nursile bil âyâti illâ en kezzebe bihâl evvelûn(evvelûne), ve âteynâ semûden nâkate mubsıraten fe zalemû bihâ, ve mâ nursilu bil âyâti illâ tahvîfâ(tahvîfen).
Bizim âyet (mucize) göndermemize mani olan şey, ancak evvelkilerin onu (mucizeleri) yalanlamış olmalarıdır. Semud kavmine (gözle) görünen (bir mucize olarak) dişi deve verdik. Sonra ona zulmettiler. Ve Biz, âyetleri (mucizeleri), korkutmaktan başka bir şey için göndermeyiz. (59)
وَإِذْ قُلْنَا لَكَ إِنَّ رَبَّكَ أَحَاطَ بِالنَّاسِ وَمَا جَعَلْنَا الرُّؤيَا الَّتِي أَرَيْنَاكَ إِلاَّ فِتْنَةً لِّلنَّاسِ وَالشَّجَرَةَ الْمَلْعُونَةَ فِي القُرْآنِ وَنُخَوِّفُهُمْ فَمَا يَزِيدُهُمْ إِلاَّ طُغْيَانًا كَبِيرًا ﴿٦٠﴾
17/İSRÂ-60: Ve iz kulnâ leke inne rabbeke ehâta bin nâsi, ve mâ cealnâr ru’yâlletî eraynâke illâ fitneten lin nâsi veş şeceratel mel’ûnete fîl kur’ân(kur’âni), ve nuhavvifuhum fe mâ yezîduhum illâ tugyânen kebîrâ(kebîren).
Rabbinin, insanları muhakkak (rahmeti ve ilmiyle) ihata ettiğini (kapladığını) sana söylemiştik. Sana (kalp gözü ile) gösterdiğimiz o rüyeti ve Kur’ân-ı Kerim’deki lânetlenmiş ağacı (zakkum ağacı), insanlara sadece fitne (imtihan) kıldık. Ve Biz, onları korkutuyoruz. Fakat (bu) onların büyük azgınlıklarından (büyük günahlarından) başka bir şeyi arttırmıyor. (60)
وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلآئِكَةِ اسْجُدُواْ لآدَمَ فَسَجَدُواْ إَلاَّ إِبْلِيسَ قَالَ أَأَسْجُدُ لِمَنْ خَلَقْتَ طِينًا ﴿٦١﴾
17/İSRÂ-61: Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), kâle e escudu li men halakte tînâ(tînen).
Ve meleklere: “Âdem (A.S)’a secde edin!” dediğimiz zaman iblis hariç hemen secde ettiler. (İblis): “Ben, senin topraktan yarattığın kimseye mi secde edeyim?” dedi. (61)
قَالَ أَرَأَيْتَكَ هَذَا الَّذِي كَرَّمْتَ عَلَيَّ لَئِنْ أَخَّرْتَنِ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ لأَحْتَنِكَنَّ ذُرِّيَّتَهُ إَلاَّ قَلِيلاً ﴿٦٢﴾
17/İSRÂ-62: Kâle e raeyteke hâzâllezî kerremte aleyye, le in ahharteni ilâ yevmil kıyâmeti le ahtenikenne zurriyyetehû illâ kalîlâ(kalîlen).
(İblis) dedi ki: “Senin görüşüne göre, benim üzerime (benden daha) mükerrem (ikram edilmiş, şerefli) kıldığın kimse bu mu? Eğer beni kıyâmet gününe (kadar) tehir edersen (ertelersen), onun zürriyetinden (neslinden) pek azı hariç, mutlaka bana (kendime) tâbî kılacağım.” (62)
قَالَ اذْهَبْ فَمَن تَبِعَكَ مِنْهُمْ فَإِنَّ جَهَنَّمَ جَزَآؤُكُمْ جَزَاء مَّوْفُورًا ﴿٦٣﴾
17/İSRÂ-63: Kâlezheb fe men tebiake minhum fe inne cehenneme cezâukum cezâen mevfûrâ(mevfûran).
(Allahû Tealâ şöyle buyurdu): “Git! Artık onlardan kim sana tâbî olursa, o zaman muhakkak ki sizin cezanız, eksiksiz bir ceza olarak cehennemdir.” (63)
وَاسْتَفْزِزْ مَنِ اسْتَطَعْتَ مِنْهُمْ بِصَوْتِكَ وَأَجْلِبْ عَلَيْهِم بِخَيْلِكَ وَرَجِلِكَ وَشَارِكْهُمْ فِي الأَمْوَالِ وَالأَوْلادِ وَعِدْهُمْ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ إِلاَّ غُرُورًا ﴿٦٤﴾
17/İSRÂ-64: Vestefziz menisteta’te minhum bi savtike ve eclib aleyhim bi haylike ve racilike ve şârikhum fîl emvâli vel evlâdi vaıdhum, ve mâ yaiduhumuş şeytânu illâ gurûrâ(gurûran).
“Ve onlardan güç yetirdiklerini, sesinle aldat. Atlıların ve yayalarınla onları bağırarak yönlendir (cehenneme sevket). Evlâtlarında ve mallarında onlara ortak ol. Ve onlara (yalan şeyler) vaadet.” Şeytanın vaadettikleri gurur (aldatma)dan başka bir şey değildir. (64)
إِنَّ عِبَادِي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ وَكَفَى بِرَبِّكَ وَكِيلاً ﴿٦٥﴾
17/İSRÂ-65: İnne ibâdî leyse leke aleyhim sultânun, ve kefâ bi rabbike vekîlâ(vekîlen).
Muhakkak ki Benim kullarımın üzerinde, senin bir sultanlığın (yaptırım gücün) yoktur. Ve senin Rabbin, vekil olarak kâfidir (yeter). (65)
رَّبُّكُمُ الَّذِي يُزْجِي لَكُمُ الْفُلْكَ فِي الْبَحْرِ لِتَبْتَغُواْ مِن فَضْلِهِ إِنَّهُ كَانَ بِكُمْ رَحِيمًا ﴿٦٦﴾
17/İSRÂ-66: Rabbukumullezî yuzcî lekumul fulke fîl bahri li tebtegû min fadlihî, innehu kâne bikum rahîmâ(rahîmen).
Sizin Rabbiniz ki; O, onun fazlından (nasip) arayasınız diye denizde gemileri sizin için sevkeder (yüzdürür). Çünkü O, size rahmet edicidir. (66)