Türkçe [Değiştir]

القرآن الكريم / جزئها ١٥ / صفحة ٢٨٧

İSRÂ 50-58, Kur'ân - Cüz 15 - Sayfa 287

Hafız Abu Bakr al Shatri sesinden Cüz-15, Sayfa-287 dinle!
Hafız Maher Al Mueaqly sesinden Cüz-15, Sayfa-287 dinle!
Hafız Mishary AlAfasy sesinden Cüz-15, Sayfa-287 dinle!
Önceki
Sonraki
share on facebook  tweet  share on google  print  
قُل كُونُواْ حِجَارَةً أَوْ حَدِيدًا ﴿٥٠﴾
17/İSRÂ-50: Kul kûnû hicâraten ev hadîdâ(hadîden).
De ki: “Taş veya demir olun (olsanız bile)!” (50)
أَوْ خَلْقًا مِّمَّا يَكْبُرُ فِي صُدُورِكُمْ فَسَيَقُولُونَ مَن يُعِيدُنَا قُلِ الَّذِي فَطَرَكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ فَسَيُنْغِضُونَ إِلَيْكَ رُؤُوسَهُمْ وَيَقُولُونَ مَتَى هُوَ قُلْ عَسَى أَن يَكُونَ قَرِيبًا ﴿٥١﴾
17/İSRÂ-51: Ev halkan mimmâ yekburu fî sudûrikum, fe se yekûlûne men yuîdunâ, kulillezî fetarakum evvele merratin, fe se yungıdûne ileyke ruûsehum ve yekûlûne metâ hûve, kul asâ en yekûne karîbâ(karîben).
“Veya gönlünüzde büyüyen (daha büyük ve çok kuvvetli, güçlü olarak hayal ettiğiniz) başka bir yaratılış olsun. O zaman da bizi, kim (hayata) geri çevirecek?” diyecekler. “Sizi ilk defa yaratan.” de! Bunun üzerine sana başlarını (alaylı bir tarzda) sallayarak: “O, ne zaman?” diyecekler. De ki: “(Onun) yakın olması muhtemeldir.” (51)
يَوْمَ يَدْعُوكُمْ فَتَسْتَجِيبُونَ بِحَمْدِهِ وَتَظُنُّونَ إِن لَّبِثْتُمْ إِلاَّ قَلِيلاً ﴿٥٢﴾
17/İSRÂ-52: Yevme yed’ûkum fe testecîbûne bi hamdihî ve tezunnûne in lebistum illâ kalîlâ(kalîlen).
(Allah’ın) sizi çağıracağı gün, hemen O’nun hamdi ile (O’na hamd ile) icabet edeceksiniz. Ve ancak (kabirde) pek az kaldığınızı zannedeceksiniz. (52)
وَقُل لِّعِبَادِي يَقُولُواْ الَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِنَّ الشَّيْطَانَ يَنزَغُ بَيْنَهُمْ إِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلإِنْسَانِ عَدُوًّا مُّبِينًا ﴿٥٣﴾
17/İSRÂ-53: Ve kul li ibâdî yekûlûlletî hiye ahsenu, inneş şeytâne yenzegu beynehum, inneş şeytâne kâne lil insâni aduvven mubînâ(mubînen).
Ve kullarıma de ki: “En güzeli (sözü) söylesinler!” Muhakkak ki şeytan, onların aralarını bozar (fesat çıkarır). Muhakkak ki o, insana apaçık düşmandır. (53)
رَّبُّكُمْ أَعْلَمُ بِكُمْ إِن يَشَأْ يَرْحَمْكُمْ أَوْ إِن يَشَأْ يُعَذِّبْكُمْ وَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ وَكِيلاً ﴿٥٤﴾
17/İSRÂ-54: Rabbukum a’lemu bikum, in yeşa’ yerhamkum ev in yeşa’ yuazzibkum, ve mâ erselnâke aleyhim vekîlâ(vekîlen).
Rabbiniz, sizi iyi bilir. Dilerse size rahmet eder (Rahîm esması ile tecelli eder) veya dilerse size azap eder. Ve seni, onlara vekil olarak göndermedik. (54)
وَرَبُّكَ أَعْلَمُ بِمَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَلَقَدْ فَضَّلْنَا بَعْضَ النَّبِيِّينَ عَلَى بَعْضٍ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُورًا ﴿٥٥﴾
17/İSRÂ-55: Ve rabbuke a’lemu bi men fîs semâvâti vel ard(ardı), ve lekad faddalnâ ba’dan nebiyyîne alâ ba’dın ve âteynâ dâvude zebûrâ(zebûran).
Ve Rabbin, semalarda (7 kat göklerde) ve yeryüzünde olan kimseleri iyi bilir. Andolsun ki bir kısım nebîleri, diğerlerine üstün kıldık. Ve Dâvud (a.s)’a Zebur’u verdik. (55)
قُلِ ادْعُواْ الَّذِينَ زَعَمْتُم مِّن دُونِهِ فَلاَ يَمْلِكُونَ كَشْفَ الضُّرِّ عَنكُمْ وَلاَ تَحْوِيلاً ﴿٥٦﴾
17/İSRÂ-56: Kulid’ûllezîne zeamtum min dûnihî fe lâ yemlikûne keşfed durri ankum ve lâ tahvîlâ(tahvîlen).
(Onlara) de ki: “O’ndan (Allah’tan) başka (ilâh edinerek) zanda bulunduklarınızı çağırın.” Oysa onlar, sizden bir darlığı giderme ve onu değiştirme gücüne malik (sahip) değillerdir. (56)
أُولَئِكَ الَّذِينَ يَدْعُونَ يَبْتَغُونَ إِلَى رَبِّهِمُ الْوَسِيلَةَ أَيُّهُمْ أَقْرَبُ وَيَرْجُونَ رَحْمَتَهُ وَيَخَافُونَ عَذَابَهُ إِنَّ عَذَابَ رَبِّكَ كَانَ مَحْذُورًا ﴿٥٧﴾
17/İSRÂ-57: Ulâikellezîne yed’ûne yebtegûne ilâ rabbihimul vesîlete eyyuhum akrabu ve yercûne rahmetehu ve yehâfûne azâbehu, inne azâbe rabbike kâne mahzûrâ(mahzûran).
İşte o çağırdıkları (da), kendi Rab’lerine “onların hangisi daha yakındır” diye (O’na en yakın) vesileyi ararlar ve O’nun rahmetini ümit ederler, O’nun azabından korkarlar. Muhakkak ki Rabbinin azabı, hazer edilendir (korkulandır). (57)
وَإِن مَّن قَرْيَةٍ إِلاَّ نَحْنُ مُهْلِكُوهَا قَبْلَ يَوْمِ الْقِيَامَةِ أَوْ مُعَذِّبُوهَا عَذَابًا شَدِيدًا كَانَ ذَلِك فِي الْكِتَابِ مَسْطُورًا ﴿٥٨﴾
17/İSRÂ-58: Ve in min karyetin illâ nahnu muhlikûhâ kable yevmil kıyâmeti ev muazzibûhâ azâben şedîdâ(şedîden), kâne zâlike fîl kitâbi mestûrâ(mestûran).
Eğer bir şehir (helâk olacaksa), kıyâmet gününden önce onun helâk edicisi ancak Biziz. Veya onun (şehir halkının) şiddetli azap edicisi Biziz. İşte bu, Kitap’ta yazılıdır. (58)