Türkçe
[
Değiştir
]
Коран на български език
Коран на русском языке
Quran di Indonesia
Corán en español
Koran on-Nederlandse
Coran en français
Koran auf Deutsch
Quran in English
Kuran-ı Kerim Türkçe Meali
Kur'ân
Kuran Sureleri
Cüzler
Kur'an Dinle (Yeni)
Sessiz (Aktif)
Abu Bakr al Shatri
Maher Al Mueaqly
Mishary AlAfasy
القرآن الكريم / جزئها ٣٠ / صفحة ٥٨٣
القرآن الكريم
»
جزئها ٣٠
»
القرآن الكريم / جزئها ٣٠ / صفحة ٥٨٣
Kur'ân - Cüz 30 - Sayfa 583 (NEBE 31-40, NÂZİÂT 1-15)
Kur'ân-ı Kerim
»
Cüzler
»
Cüz 30
»
Kur'ân - Cüz 30 - Sayfa 583 (NEBE 31-40, NÂZİÂT 1-15)
Kur'an Dinle Sayfa-583
إِنَّ لِلْمُتَّقِينَ مَفَازًا
﴿٣١﴾
حَدَائِقَ وَأَعْنَابًا
﴿٣٢﴾
وَكَوَاعِبَ أَتْرَابًا
﴿٣٣﴾
وَكَأْسًا دِهَاقًا
﴿٣٤﴾
لَّا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا وَلَا كِذَّابًا
﴿٣٥﴾
جَزَاء مِّن رَّبِّكَ عَطَاء حِسَابًا
﴿٣٦﴾
رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا الرحْمَنِ لَا يَمْلِكُونَ مِنْهُ خِطَابًا
﴿٣٧﴾
يَوْمَ يَقُومُ الرُّوحُ وَالْمَلَائِكَةُ صَفًّا لَّا يَتَكَلَّمُونَ إِلَّا مَنْ أَذِنَ لَهُ الرحْمَنُ وَقَالَ صَوَابًا
﴿٣٨﴾
ذَلِكَ الْيَوْمُ الْحَقُّ فَمَن شَاء اتَّخَذَ إِلَى رَبِّهِ مَآبًا
﴿٣٩﴾
إِنَّا أَنذَرْنَاكُمْ عَذَابًا قَرِيبًا يَوْمَ يَنظُرُ الْمَرْءُ مَا قَدَّمَتْ يَدَاهُ وَيَقُولُ الْكَافِرُ يَا لَيْتَنِي كُنتُ تُرَابًا
﴿٤٠﴾
سورة الـنازعات
وَالنَّازِعَاتِ غَرْقًا
﴿١﴾
وَالنَّاشِطَاتِ نَشْطًا
﴿٢﴾
وَالسَّابِحَاتِ سَبْحًا
﴿٣﴾
فَالسَّابِقَاتِ سَبْقًا
﴿٤﴾
فَالْمُدَبِّرَاتِ أَمْرًا
﴿٥﴾
يَوْمَ تَرْجُفُ الرَّاجِفَةُ
﴿٦﴾
تَتْبَعُهَا الرَّادِفَةُ
﴿٧﴾
قُلُوبٌ يَوْمَئِذٍ وَاجِفَةٌ
﴿٨﴾
أَبْصَارُهَا خَاشِعَةٌ
﴿٩﴾
يَقُولُونَ أَئِنَّا لَمَرْدُودُونَ فِي الْحَافِرَةِ
﴿١٠﴾
أَئِذَا كُنَّا عِظَامًا نَّخِرَةً
﴿١١﴾
قَالُوا تِلْكَ إِذًا كَرَّةٌ خَاسِرَةٌ
﴿١٢﴾
فَإِنَّمَا هِيَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌ
﴿١٣﴾
فَإِذَا هُم بِالسَّاهِرَةِ
﴿١٤﴾
هَلْ أتَاكَ حَدِيثُ مُوسَى
﴿١٥﴾
78/NEBE-31: İnne lil muttakîne mefâzâ(mefâzen).
Muhakkak ki, muttakiler (takva sahipleri) için kurtuluş (ve kazanç) vardır. (31)
78/NEBE-32: Hadâika ve a’nâbâ(a’nâben).
Bahçeler ve üzüm bağları vardır. (32)
78/NEBE-33: Ve kevâıbe etrâbâ(etrâben).
Ve aynı yaşta, şahane endamlı genç kızlar. (33)
78/NEBE-34: Ve ke’sen dihâkâ(dihâkan).
Ve içi dolu kadehler vardır. (34)
78/NEBE-35: Lâ yesmeûne fîhâ lagven ve lâ kizzâbâ(kizzâben).
Orada boş söz ve yalan işitmezler. (35)
78/NEBE-36: Cezâen min rabbike atâen hısâbâ(hısâben).
(Bunlar) Rabbin tarafından, hesaba karşılık verilen mükâfattır (ihsanlardır). (36)
78/NEBE-37: Rabbis semâvâti vel ardı ve mâ beynehumâr rahmâni lâ yemlikûne minhu hitâbâ(hitâben).
(Allah) göklerin ve yerin ve onların arasında bulunanların Rahmân olan Rabbidir. (Hiç kimse) ondan bir hitaba mâlik değildir. (37)
78/NEBE-38: Yevme yekûmur rûhu vel melâiketu saffâ(saffen), lâ yetekellemûne illâ men ezine lehur rahmânu ve kâle sevâbâ(sevâben).
O gün, ruh (devrin imamının ruhu) ve (arşı tutan) melekler, saf saf hazır bulunurlar. Rahmân’ın kendisine izin verdiği kişiden başka kimse konuşamaz. Ve (izin verilen) sadece sevap söylemiştir. (38)
78/NEBE-39: Zâlikel yevmul hakku, fe men şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ(meâben).
İşte o gün (mürşidin eli Hakk'a ulaşmak üzere öpüldüğü ve ona tâbî olunduğu gün), Hakk günüdür. Dileyen (Allah'a ulaşmayı dileyen) kişi, kendisine Rabbine ulaştıran (yolu, Sıratı Mustakîm'i) yol ittihaz eder. (Allah'a ulaşan kişiye Allah) meab (sığınak, melce) olur. (39)
78/NEBE-40: İnnâ enzernâkum azâben karîbâ(karîben), yevme yanzurul mer’u mâ kaddemet yedâhu ve yekûlul kâfiru yâ leytenî kuntu turâbâ(turâben).
Muhakkak ki, sizi yakın bir azapla uyardık. O gün kişi, elleri ile takdim ettiği şeye bakacak. Ve kâfir olan: “Keşke ben toprak olsaydım.” diyecek. (40)
NÂZİÂT Suresi
Bismillâhirrahmânirrahîm
79/NÂZİÂT-1: Ven nâziâti garkâ(garkan).
Dalarak kuvvetle (söke söke) çekip alanlara andolsun. (1)
79/NÂZİÂT-2: Ven nâşitâti neştâ(neştan).
Yumuşaklıkla (incitmeden) çekip çıkaranlara andolsun. (2)
79/NÂZİÂT-3: Ves sâbihâti sebhâ(sebhan).
Yüzdükçe yüzenlere (akarak gidenlere) andolsun. (3)
79/NÂZİÂT-4: Fes sâbikâti sebkâ(sebkan).
Ve de yarışarak öne geçenlere (andolsun). (4)
79/NÂZİÂT-5: Fel mudebbirâti emrâ(emren).
Ve de emirle (işleri) tedbir edenlere (emri yerine getirip idare edenlere) (andolsun). (5)
79/NÂZİÂT-6: Yevme tercufur râcifetu.
O gün, sarsan sarsacak. (6)
79/NÂZİÂT-7: Tetbeuhâr râdifetu.
Arkasından gelen (ikinci sarsıntı), onu (1. sarsıntıyı) takip edecek. (7)
79/NÂZİÂT-8: Kulûbun yevme izin vâcifetun.
İzin günü kalpler (dehşetten) şiddetle çarpacaktır. (8)
79/NÂZİÂT-9: Ebsâruhâ hâşiatun.
Onların bakışları korkudan zillet içindedir. (9)
79/NÂZİÂT-10: Yekûlûne e innâ le merdûdûne fîl hâfirati.
Derler ki: “Gerçekten biz mutlaka (mezardaki cesetlerimiz dirilerek) ilk halimize geri döndürülen kimseler mi olacağız?” (10)
79/NÂZİÂT-11: E izâ kunnâ izâmen nahıraten.
Biz çürümüş, dağılmış kemikler olduğumuz zaman mı? (11)
79/NÂZİÂT-12: Kâlû tilke izen kerratun hâsiratun.
Dediler ki: “O zaman bu (dönüş, diriliş), hüsranlı bir dönüştür.” (12)
79/NÂZİÂT-13: Fe innemâ hiye zecratun vâhıdetun.
Halbuki o (diriliş) sadece tek bir sayhadır. (13)
79/NÂZİÂT-14: Fe izâ hum bis sâhirati.
İşte o zaman onlar yerin (toprağın) üstündedirler. (14)
79/NÂZİÂT-15: Hel etâke hadîsu mûsâ.
Sana Musa (A.S)’ın kıssası geldi mi? (15)